Bu senin son şansın. Bundan sonra geri dönüş yok. Mavi
hapı alırsan, hikâye biter, yatağında uyanırsın ve her neye inanmak istiyorsan
inanırsın. Kırmızı hapı alırsan, harikalar diyarında kalırsın ve ben de sana
tavşan deliğinin ne kadar derinlere gittiğini gösteririm.
Morpheus -
Matrix
Bugün ülkemizde gittikçe derinleşen bir tartışma, bir çatışma var.
Entelektüellerimiz, kanaat önderlerimiz, düşünürlerimiz ve tabiatıyla
onların rehberlik ettikleri kitleler arasında son yıllarda iyice tebarüz eden,
tohumları yüz sene önce atılmış çok temel bir çatışma ki nedense kimsecikler o temel
çatışmadan bahsetmiyor.
İnsanımız basitçe iki kampa ayrılmış vaziyette.
Birinci kamptakiler, gücünün zirvesinde, zengin, hâkim -ama köhnemiş ve
yozlaşmış- batı medeniyetinin karşısına bir alternatif medeniyet tezi ile çıkma
idealini seslendiriyorlar.
Gücünü ve hâkimiyetini dünyanın geri kalan halklarını, gerek gizleyip
saklamadan açıktan, gerekse kapitalizm postuna gizlenmiş bir sömürgecilik
anlayışı ile sömürerek elde eden zalim batı medeniyetine dur demekten,
direnmekten bahsediyorlar. Bunun için, yeniden küllerinden doğacak bir
medeniyetin hayaliyle yanıp tutuşurken, yeniden kuvvetlenip sadece kendimizin
değil, ezilen, sömürülen tüm milletlerin hamisi ve müdafii olarak yeniden tarih
sahnesine çıkacağımız günlerin bizi beklediğine inanıyorlar.
Birinci kampın mensupları, ideallerini gerçekleştirmek için bir an vakit
kaybetmeden elde ne varsa onunla direnişe geçme derdindeler. Elbette
entelektüel uçurumun farkındalar ama muhtemel bir yakın çatışmada daha kritik
olacağını varsaydıkları unsurların elde edilmesini önceliklendiriyorlar.
Batıdan bağımsız bir savunma sanayii kurmak, kendi uçağımızı, tankımızı
imal etmek, enerji bağımlılığından bir an önce kurtulmak vs. gibi.
İkinci kamptakiler ise, birinci kamptakilerin ham hayaller peşinde olduklarını
düşünüyorlar.
Batının ileri teknolojisine, demokrasisine, şehirlerine, hukuk sistemine,
refahına, zenginliğine, köklü müesseselerine, muazzam askeri gücüne bakıp böyle
bir kuvvet karşısına çıkıp direnç göstermeyi intiharla bir sayıyorlar.
İnsanımızın eğitim seviyesinden, teknoloji üretme kapasitemize, tefessüh
etmiş devlet kurumlarımızdan, hiç de ümit vaat etmeyen sanatçılarımıza, âlimlerimize,
sporcularımıza bakıp, perişan halimizi işaret ederek ilk kamptakilerin
irrasyonel hayallerine şaşırıyorlar. Eski medeniyetimizin diriltilemez şekilde
yok olup gittiğine de yeni bir medeniyet vücuda getirmemizin imkânsızlığına da o
kadar eminler ki, o boş hayallerin "bizi" "dünyadan"
koparacağından bahsediyor, rasyonel herhangi bir temelden yoksun bu çılgın
görüşlerin hepimizi büyük tehlikeye soktuğundan dem vuruyorlar.
Birinci gruba nispeten batıyı daha iyi bilen, batıyla teması çok daha fazla
olan ikinci kampın mensupları, selameti batı medeniyetine mutlak bir teslimiyet
ve çatışmasızlıkla “eklemlenmekte” görüyorlar.
Zaten makul ve mümkün görmedikleri "alternatif medeniyet"
iddiasında olanların bu "tehlikeli" iddialarından derhal ve
samimiyetle vazgeçmeleri gerektiğini ileri sürüyorlar.
Bugün yapmamız gerekenin, güçlü ve gelişmiş batı medeniyetine
"eklemlenmek" için çalışmak, onlardan kabul görmek için çabalamak,
kendimizi doğru tanıtıp anlatarak bizden onlara bir zarar gelmeyeceğini ispat
etmek olduğuna inanıyorlar.
Şimdi bir yol ayrımındayız.
Hangi kampın yolundan gideceğiz?
Kırmızı hapı mı, yoksa mavi hapı mı alacağız?
Birinci kamptakiler yüreğimizin derinliklerinde taşıdığımız fıtrî bir teli
titreştiriyorlar: Zulme dur demek, haksızlığa karşı çıkmak, hakkı tutup
kaldırmak. Öleceksek zalimlerin safında değil, onlara karşı savaşanların safında
ölmek.
İkinci kamptakiler daha mantıklı şeyler söylüyorlar: Çatışmasızlık,
kavgadan uzak durma, maceradan kaçınmak, huzur, denge... Ama ne pahasına?
Bu konuya devam edeceğim…
Twitter: @salihcenap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder