4 Mart 2009 Çarşamba

Geçmişin gerçekten var olduğuna inanıyor musun Winston?

"Geçmişin denetimiyle ilgili bir Parti sloganı vardır. Onu lütfen yineler misin?"

"Geçmişi denetleyen geleceği de denetler; şu ânı denetleyen geçmişi de denetler," dedi Winston.

"Şu ânı denetleyen geçmişi de denetler," dedi O'Brien. Başını onaylar bir tutumla salladı.

"Geçmişin gerçekten var olduğuna inanıyor musun Winston?"

1984 - George Orwell

1984'ten altı çizili satırlar

Okyanusya toplumu, Büyük Biraderin her şeye gücünün yettiğine ve Partinin değişmezliği inancına dayanır. Ama bu inançların aslı yoktur ve bu nedenle olayları ele alırken, Parti üyesi, bir an bile gevşemeyen bir koşullara uyma yeteneğine gereksinim gösterir. Burada yol gösterici, siyah-beyaz sözcüğüdür. Tüm Yenikonuş sözcükleri gibi, bu da iki karşıt anlamı içermektedir.

Düşmana uygulandığı zaman apaçık gerçeklere karşın, siyahın beyaz olduğunu öne sürmektir.

Bir Parti üyesine uygulandığı zamansa, Parti disiplini gerektirdiği için, bağlılıkla siyaha beyaz diyebilmek anlamını taşır. Aynı zamanda, siyahın beyaz olduğuna gerçekten inanma yeteneğidir, daha da ötede, siyahın beyaz olduğunu bilmek ve sonra karşıtına inandığını unutmak, demektir.

Bu, geçmişin sürekli değiştirilmesini gerektirir. Bu da, Yenikonuşta çiftdüşün adı verilen ve her şeyi içeren bir düşünce sistemiyle sağlanmıştır.

Geçmişin değiştirilmesi için iki neden vardır; bunların birincisi, yardımcı, yani, önlemsel niteliktedir.

Yardımcı neden, Parti üyesinin de, proleter gibi, eşleştirmeye yönelik olmasıdır. Atalarından daha iyi durumda olduğuna ve ortalama yaşama düzeylerinin yükseldiğine inanması için, öteki ülkelerle olduğu gibi, geçmişle de ilgisi kesilmelidir. Ama geçmişin değiştirilmesi için çok daha önemli bir neden, Partinin yanlış yapmayacağı savıdır. Parti tahminlerinin hep doğru çıktığını göstermek için, bütün söylevlerin,
istatistiklerin ve her türlü kayıtın sürekli değiştirilmesi gerekir. Bunun yanı sıra, öğretide bir değişiklik onaylanmaz. Çünkü birinin düşüncesini hatta siyasetini değiştirmesi, zayıflığını açığa vurması demektir.

Örneğin, eğer Avrasya ya da Doğu Asya (hangisi olursa) bugün düşmansa, hep düşman olmuş olması gerekir.

Eğer olaylar tersini gösteriyorsa, olaylar değiştirilmelidir.

Bu nedenle tarih sürekli yeniden yazılmaktadır.

Geçmişin günden güne değiştirilmesi, Doğruluk Bakanlığı tarafından yazılır ve bu düzenin dengede kalması için, Sevgi Bakanlığı tarafından yürütülen baskı ve casusluk etkinlikleri kadar önem taşır. Geçmişin değişebilirliği, İngsos'un temel ilkelerindendir. Geçmiş olayların, nesnel gerçekliğinin olmadığı, yalnızca yazılı kayıtlarda ve insan belleğinde yaşayabileceği kabul edilir. Geçmiş kayıtlar ve insan belleği nede birleşiyorsa, gerçek odur. Parti tüm kayıtları ve üyelerinin belleklerini denetim altında bulundurduğu için, geçmişe de istediği biçimi verebilir. Her ne kadar geçmiş değiştirilebilirse bile, ortada değişmiş olduğu düşünülen bir olay yoktur. Çünkü istenilen anda yeni biçimine sokulan geçmiş, yürürlüktedir, ondan önce başka bir geçmiş varolmuş olamaz.

Birçok kereler olduğu gibi, aynı olay bir yıl süresince defalarca değiştirilebilir. Parti her zaman mutlak gerçeği bilir, o halde mutlak gerçeğin şimdikinden farklı olamayacağı açıktır. Görüldüğü gibi, geçmişin denetlenmesi, belleğin eğitilmesi üzerine kurulmuştur. Yazılı kayıtları, o anki durumlara uydurmak, yalnızca mekanik bir işlemdir.

Ancak, olayların istenildiği biçimde geliştiğini hatırlamak da gerekir. İnsanın anılarını yeniden düzene soktuktan ya da yazılı kayıtları değiştirdikten sonra yapılmış olan bu işlemler de unutulmalıdır. Bunun için belirli bir düşünce tekniği gerekir. Bu, Parti üyelerinin çoğunun ve hele, bağnaz oldukları kadar akıllı olanların öğrendikleri bir şeydir. Eski dilde buna 'gerçeğin denetlenmesi' adı verilir. Yenikonuşta ise çiftdü-şün denir.

Çiftdüşün başka şeyleri de kapsar.

Çiftdüşün insanın iki çelişik düşünceyi aynı anda kabullenmesidir. Parti aydını, anılarının hangi yönde değiştirilmesi gerektiğini bilir; bu nedenle gerçekle oynadığını da bilir. Çiftdüşün yöntemiyle, gerçeğin
zedelenmediğine kendini inandırır. Bu işlem bilinçli yapılmalıdır, yoksa kesinliğini yitirir; ama aynı zamanda bilinçsiz de olmalıdır, yoksa bir düzenbazlık ve dolayısıyla bir suçluluk duygusu uyandırır.

Çiftdüşün, İngsos ilkelerinin püf noktasıdır, çünkü Partinin temel işlevi, tam bir dürüstlük taşıyan amacın yıkılmasını önlemek için bilinçli yanılmayı kullanmaktır. Bile bile söylenen yalanlara yürekten inanmak, zararlı görülmeye başlanan bir gerçeği unutmak, nesnel gerçeklerin varlığını yadsırken bu gerçekleri sürekli göz önünde bulundurmak, gerekli şeylerdir.

Çiftdüşün sözcüğünün kullanımı bile, çiftdüşün'ü gerektirir.

Bu sözcüğü kullanmakla, insan gerçekleri zedelediğini kabullenmektedir, yeni bir çiftdüşün'le, bu, kafadan silinir. Bitip tükenmeksizin süren bu işlem yardımıyla gerçek, sürekli geride bırakılmaktadır. Parti çiftdüşün yardımıyla tarihi durdurmak olanağını bulmuştur, belki daha binlerce yıl, bunu başarıyla sürdürecektir.

1984 - George Orwell

1 Mart 2009 Pazar

Aha tarihçilere bıraktım

Engin Ardıç - Sabah

Atatürk'ün doğduğu ev olarak bilinen ev, Atatürk'ün doğduğu ev değildir. O ev, Zübeyde Hanım'ın ikinci kocası, yani Atatürk'ün üvey babası Ragıp Bey'in evidir (Fikriye Hanım'ın da amcası.) Atatürk o evde elbette oturmuş, Manastır Askeri İdadisi'nden izinli çıktığı zamanlar gelip orada kalmış, fakat orada doğmamıştır. O evin arkasında bulunan, elli küsur yıl önce de Selanik Belediyesi tarafından yıktırılan, daha küçük bir evde doğmuştur! Fakat "resmi tarihçilerimiz", bu ikinci evi daha fiyakalı bulduklarından, doğduğu ev diye bunu tanıttılar! Bomba atanların ya da "tavaf turları" düzenleyenlerin kulakları çınlasın... Atatürk'ün 1881'de doğduğu da kesin değildir, bu tarih 1880 de olabilir. Çünkü Atatürk, 1296 tevellütlüdür! Rumi tarihle... Rumi 1296 yılı, miladi 13 Mart 1880 günü başlar, 12 Mart 1881 günü biter. (İstanbul'daki darbe girişiminin tarihi olan rumi 31 Mart'ın miladi 13 Nisan'a denk geldiğini bilemeyip, gericilere karşı protesto gösterilerini iki hafta erken yapan "şaşkaloz solcuların" da kulakları çınlasın...) Nitekim Atatürk'ün doğum yılı, 1934 Soyadı Kanunu'na, kendisine yeni bir nüfus kâğıdı verilene kadar hep 1880 kabul edilmiştir! Basında ve kitaplarda böyle yer almıştır. Kafalar o kadar karışmıştır ki, Atatürk'ün ölümünden tam bir yıl sonra, 10 Kasım 1939'da çıkarılan bir hatıra pulunda bile doğum tarihi 1880 olarak gösterilmiştir...

Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin fotoğrafındaki kişi de, Ali Rıza Efendi değildir! O kişi, 1876'da, anayasanın ilanı üzerine Selanik'te kurulan Asakir-i Milliye taburunda görev alan gönüllü subaylardan, bilinmeyen birisidir. Elde hiçbir Ali Rıza Efendi resmi bulunmadığından, "resmi tarihçilerimiz" bu adamı gözlerine kestirmişler ve onu Atatürk'ün babası yapıvermişlerdir... Nitekim bizzat Atatürk'ün kendisi, Falih Rıfkı'ya, "bu bizim peder değil" demiştir! Falih Rıfkı, Atatürk'ün bunu "alaycı bir dille" söylediğini de anlatıyor. Atatürk, dalkavuklarını adam yerine koymazdı pek... Biz hepsini milli kahraman yaptık. Hani herşeyi "tarihçilere bırakmaya" pek meraklıyız ya...

Ben de Andrew Mango, Cemil Koçak ve Ahmet Kuyaş'a sordum, bu yanıtları aldım. Kuyaş, konuyla ilgili makalesinin üst başlığında "Atatürk'ü bilmiyoruz, öğrenmiyoruz, ezberliyoruz" demiş... Aman Ahmet Bey, ayağını denk al, sonra yemediğin küfür kalmaz... Bana bakma, ben alıştım! Zor anlayanlar için özel açıklama Atatürk'ün şu evde ya da bu evde, şu tarihte ya da bu tarihte doğmuş olması, onun değerini, onun büyüklüğünü ne azaltır ne çoğaltır...

Ama bunları öğrenmek, gerçeği bilmemizi sağlar. Benim işim, görevim de budur: Gerçeği yazmak. Bu gerçeğin kimin hoşuna gideceği, kimin hoşuna gitmeyeceği, beni hiç ilgilendirmez!

Nitekim göreceksiniz, bu gerçeklere kimse aldırmayacak ve herkes, papağan gibi, kendisine dayatılmış olan yanlışlara "iman etmeyi" sürdürecek... Araştırmacı Robert Temple buna "consensus blindness" diyor, "üzerinde uzlaşılmış ortak körlük"....
Profesör Albert Einstein da "insanoğlunun sonsuz ve sınırsız ahmaklığı" demişti! Sanki Türk basınından bazı köşe yazarlarını okumuş da öyle bulmuş gibi...

Kaynak:
http://www.sabah.com.tr/haber,A9B945633B48448D99FC24350530C420.html