Alev Alatlı hanımefendinin, 2009 senesinde
yayınlanan ama pek de gündemde kendine yer bulamayan kıymetli eseri hakkındaki
notlarımıza paylaşmaya devam ediyoruz.
Kitabın “aklın yolu bir değildir…” başlıklı ikinci bölümünde “şuur” ve
dikkat kavramlarından yola çıkan Alatlı, gayet iyi bildiği psikoloji mevzularına
da yer yer değinerek nihayet “lisan”
hususuna varıyor. Düşüncenin vasıtası
olarak kelimelerden ve imlâdan
bahsediyor. Zaten mantıktan bahsedip
lisan mevzuuna temas etmemek mümkün değil gibi sanki.
Bazı âlim zatlarla sohbet
ederken, bazen, sohbetin ana mevzuu dışında bilgiler edindiğinizi fark
edersiniz. Fikirlerinin binasını inşa ederken bir de bakarsınız, yan unsurlar
oluşturmaya, hem ana yapıyı destekleyecek, hem kendi başlarına ehemmiyet arz
eden küçük binalar inşa etmeye başlamışlar. Alatlı da bazen öyle yan bilgiler
veriyor ki, her biri başlı başına bir kitap mevzuu teşkil edebilir diye
düşünüyor insan. İnsanın “fıtrî”, doğuştan gelen bazı bilgilerle doğup
doğmadığı tartışması ve bu tartışmanın günümüze akisleri mevzuu, bu “yan
unsurlara” güzel bir misal. Tedaileriyle zihin açan bilgiler bunlar. 17. Asrın
sonlarından itibaren hâkim hâle gelen, insanın doğuştan hiçbir meleke yahut
bilgi getirmediği inancının ictimâi, siyasî yapılara nasıl kuvvetle tesir
ettiğini anlatıyor Alatlı. “Eğer insanı insan yapan fıtratı değil tecrübe
ettikleri ise, tecrübe ettiklerini tanzim ederek onu daha iyi bir insan yapmak
mümkün olabilir” düşüncesinden yola çıkan aydınların özellikle Rusya ve
Fransa’da ön plana çıktıklarını anlatıyor. Cemiyete nizam vererek onun içinde
yetişen insanların “iyi” insan yapılabileceği inancının günümüze akisleri
geliyor aklımıza. Bugün tiksinerek, öfkeyle bahsettiğimiz “toplum mühendisliği”
heveslerinin kökenlerinin buralarda bulunabileceğini düşünüyoruz. Bu
satırlardan –belki de yaşadığımız post modern zamanların ruhu sayesinde- “iyi
de aydın dediğimiz kişinin herkes için “iyi olanı” mutlak tespit edebileceğini
kim kabul eder ki?” sorusuyla bu satırlardan ayrılıyoruz.
***
“Aklın Ezeli Ölçüsü” başlıklı üçüncü bölümü aslında okuyucuyu,
kategorize edilmiş safsata çeşitlerinin misallerle açıklandığı dördüncü bölüme
hazırlama gayesiyle yazılmış gibi duruyor. Bölüm şu satırlarla başlıyor:
Düşüncenin olmazsa olmazı, tuğlası, demiri, çimentosu, harcı dil ise akıl yürütmenin olmazsa olmazı mizan-ül akl; yani, aklın ölçüsü; yani, mantık. Doğru düşünmek için akıl yeterli değil, akıllı olmak da yeterli değil, “aklın ölçüsü” şart.
Yazarımız mantığı, doğru ve
geçerli akıl yürütme kurallarının tümü, muhakeme, düşünme, ispat ve çıkarım
bilimi diye tanımladıktan sonra insanların bazen –meramlarını net anlatmaktan
kaçındıkları için- kasten, çoğu kez de dikkatsizlik yahut bilgisizlikle hatalı
çıkarsamalar yaptıklarını anlatıyor.
Kitabın bundan sonrası oldukça
eğlenceli. Alatlı, tanınmış yazarların günlük gazetelerdeki yazılarından yahut
önde gelen siyasetçilerin gazetelere akseden beyanatlarından misaller vererek
safsata türlerine resm-i geçit yaptırmaya başlıyor. Aslında kitabın buradan
sonraki kısmı için, internet üzerinde www.safsatakilavuzu.com
adresine de bakılabilir. Aslında safsata kılavuzu daha önce müstakil bir kitap
olarak yayınlanmış ancak yayınlanmasının üzerinden belli bir zaman geçince
internet üzerinden de yayınlanmasına karar verilmiş. Bir kısmı, Alev Alatlı’nın
e-mail grubundaki yazışmalardan derlenmiş olan bu notlar güzel bir çalışmanın
temelini teşkil etmiş. Bu mevzuda daha derli toplu bir bilgi kaynağı arayanlar
İngilizce bir site olan http://www.logicalfallacies.info/
sitesine de bakabilirler.
Bu bölümde yer alan tüm bu
safsata türleri tasnifleri ister istemez Aristo mantığına göre yapılıyor.
İnsanın aklına, “acaba Fuzzy safsatalar kılavuzu yapılabilir mi?” diye bir soru
takılıyor.
***
Kitabımızın son iki bölümünü Alev
Alatlı’nın uzunca iki makalesi teşkil ediyor: “Mantığın Üç Türü” ve “İkinci
Aydınlanma ve Yeni Kozmoloji”. İlk makalede önce, felsefe dünyasının köşe
başlarını tutmuş Kant, Hegel, Marks ve Engels gibi filozoflardan ve
fikirlerinden bahsediliyor. Sonra “diyalektik” kavramı üzerinde duruluyor.
İkinci makale daha çok bir gazete yazısı gibi duruyor. Bu yazıda da Stephen
Hawking, James Clerk Maxwell, Albert Einstein, Kaarl Schwarzschild, Pavlov, Spinoza,
Freud, Leibnitz, Claude Shannon, E.T. Janes, Niels Bohr gibi mühim bilim
adamlarının görüşlerinden hareketle spekülatif sayılabilecek bazı “çıkarsamalar” yapılıyor.
Özellikle kitabın bu son bölümünü
okuduktan sonra bizim ağzımızda buruk bir tat kaldı. Alev Alatlı hanımefendi bu
“fuzzy logic” yahut “saçaklı mantık” mevzularıyla uğraşırken
sanki ayaklarının altındaki zemini belli ölçüde kaybetmiş gibi geldi. Her şeyin
silikleştiği, belirsizleştiği hatta kaypaklaştığı bir yerde herhangi bir fikri
müdafaa etmek de manasızlaşıyor sanki. Belki de kaçınılmaz bir durum bu. Aristo
mantığının insana sağladığı sarsılmaz, muhkem kaleleri terk edince rüzgârda
sürüklenen bir yaprağa dönüşme tehlikesi ortaya çıkıyor.
Her ne olursa olsun, Alev
Alatlı’nın “Aklın Yolu da Bir Değildir” başlıklı son kitabı okunmaya üzerinde
tefekkür etmeye değecek bir kitap. İnsan kitabın sonunda “aklın yolu hakîkaten birmiş” diye düşünse de…
Twitter: @salihcenap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder