20 Aralık 2011 Salı

TOTAL RECALL



Sen Unut Geçmişini
Ben Aklımda Tutarım
Adamım
Bu küçük işlere ben bakarım

Behçet Aysan



22 Ekim 2011 Cumartesi günü TYB Sinema Kulübünde 1990 yapımı bir film seyrettik. Filmimiz Arnold Schwarzenegger'in başrolünü oynadığı, ülkemizde “Gerçeğe Çağrı” ismiyle gösterilen “Total Recall” isimli filmdi. Filmi ya da başrol oyuncusuna duyan, bilen birçok kişi bu “vurdulu kırdılı” film üzerine ne konuşulabilir ki diye düşünüp dudak bükmüş olacak ki katılım diğer gösterimlere nispetle çok fazla olmadı. Ama bu filmi seçmemizin bir nedeni vardı ve filmden sonra oldukça hoş bir sohbet seansı gerçekleşti.

Film her ne kadar bir aralar ulusal kanalların “vurdu kırdılı filmler” kontenjanında dolgu malzemesi olarak kullanılmış olsa da konusu, senaryosu itibarıyla “Dark City”, “The Matrix”, “existenZ”, “Thirteenth Floor”, “Vanilla Sky”, “Shutter Island”, “Inception” gibi birçok filme ilham kaynağı olmuş bir eser.

Sanal gerçekliğin (virtual reality) ötesinde, bir “simule edilebilir gerçeklik” (simulated reality) mümkün olabilir mi? Olursa nasıl olur? gibi sorulara cevap aranan film 2084 yılında geçiyor.

Filmin senaryosu yetmişli yıllarda büyük şöhrete kavuşmuş bir yazar olan Philip K. Dick’in “We can remember it for you wholesale” isimli kısa hikâyesinden uyarlanmış. “Sizin için toptan hatırlayabiliriz” şeklinde çevrilebilecek bu başlık bana yukarıya epigraf yaptığım dizeleri hatırlattı. Philip K. Dick bazıları Türkçe’mize de çevirilen birçok kısa hikayenin yazarı. Başrolünü Tom Cruise’un oynadığı “Vanilla Sky” filmi de aynı yazarın diğer bir hikâyesinden uyarlanmış. Bu yazarın şizofreni hastası olduğunu internet forumlarında okudum. Belki gerçeklik hissinin aslında o kadar da güvenilir bir his olmadığını anlamak ve anlatmadaki ustalığını bu hastalığa borçlu bile olabilir.

Philip K. Dick’in hikâyesinin ve filmin başlığının hatırlamayla ilgili vurgusu, Türkçe’ye tercüme edilirken kaybolmuş gibi geldi.

LSD kullanan kişilerin nöroaktif yahut halusinojen maddelerin beyni etkilemesi sonucu gerçeklikten uzaklaşmaları, hatta alternatif bir gerçekliğe geçmeleri uzun zamandır bilinen bir konu. Filmde, kimyasal maddelerle gerçekleşen ama kontrol edilemeyen bu durumun ileri bir teknoloji marifetiyle kontrol edilebilir olması halinde neler olabileceği anlatılıyor.

İnsanın algılarıyla oynanması, gerçekliğin olduğundan farklı algılanması işin sadece bir boyutu. Gerçeklik algısının manüplasyonu, sadece hafızda bir simülasyon şeklinde gerçekleşse bile insanlarda gerçekliğe dair oryantasyonun kaybolması kolay kolay gerçekleşmez. Rüya gördüğümüzde de aslında alternatif bir gerçekliğe geçer ve bir süre orada bulunduktan sonra geri geliriz. Çok nadiren, o da çok kısa bir süreliğine, rüya ile gerçeği birbirine karıştırdığımız olur. Burada gerçekliğimize dönmemize yardım eden temel unsur, “devamlılıktır” . Eğer her uyuduğumuzda, aynı rüyaya, son kaldığımız yerden devam etmemiz söz konusu olsaydı, başka bir değişle rüyalarımızın bir devamlılığı olsaydı hangi gerçekliğin “gerçek gerçeklik” olduğunu bilemezdik.

Ziya Gökalp “Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak” isimli eserinde Bergson’un şu görüşünden bahsediyor: ”Ferdin ruhu hâtırâlarının toplamı, cesedi ise itiyatlarının toplamından ibarettir.” Filmdeki karakterlerden biri şu cümleyi sarfediyor: ”A man is defined by his actions, not his memory” yani bir insan hafızasıyla değil hareketleriyle tanımlanır. Filmde söylenen cümlenin doğru olabilmesi için tanımlamayı kimin, hangi gerçeklikte yaptığının da belirtilmesi gerekiyor.

Filmde dikkatimi çeken replikleri not etmek istiyorum:

- Bir rüyayı kıskandığına inanamıyorum

- Birisi olmak istiyorum, herhangi birisi olmak istemiyorum.
- Zaten öylesin, sevdiğim adamsın

- Üzgünüm tüm hayatın sadece bir rüyadan ibaret.

- Cohaagen'in sırrı sizin beyin dediğiniz o kara delikte saklı.

- Sen hiçkimsesin. Aptal bir rüyadan başka birşey değilsin.

- İsyancılar ne istiyorlar?
- Her zaman ki şeyi: Daha fazla para, özgürlük, hava.

- Siz, yaptıklarınızsınız.
- İnsanoğlu yaptıklarıyla ölçülür, hatıralarıyla değil.

- Bir iltifatta bulunmam gerekiyor: Dahîce bir düşünce manipülasyonuydu.

- Hadi Cohaagen, istediğini aldın, insanlara hava ver!
- Dostum, 5 dakika sonra insanlar seni hiç ilgilendirmeyecek artık.
Film otuz sene önce, geleceğe dair bir takım öngörülerle çevrilmiş. Geleceğe dair bu tasavvurların ve tahminlerin bazıları çoktan gerçekleşti bile. Teknoloji ilerledikçe filmde görülen keskin köşeli araçlar yerine çok daha yuvarlak hatlı otomobillerin piyasaya sürülmüş olması ilginç. İnce monitörler, kendini sürebilen araçlar, görüntülü telefonlar ve boyları filmdekinden çok daha küçük olsa da GPS cihazları gerçekleşen öngörülerden. Üç boyutlu hologramın da gerçekleşmek üzere olduğu söylenebilir.

Filmde herşey karşıtlıklar üzerine kurulmuş. Quaid-Hauser, Esmer-Sarışın, Dünya-Mars, Gerçek-Rüya, İnsan-Mutant ve nihayet hologram ikiz bunlara örnek verilebilir.

Total Recall Hollywood’da bilgisayar animasyonları, grafikleri kullanılmadan yapılmış son büyük prodüksiyon. Sadece canlı röntgen görüntülerinin olduğu sahnede bilgisayar kullanılmış. Özel efektler maketlerle, kuklalarla gerçekleştirilmiş. Buna rağmen özel efekt dalında ödül alması dikkate değer.

Film 1990 yapımı ama 1980’lerin bütün klişelerini filmde bulmak mümkün. Kadınlarda kabartılmış saçlar, vatkalar, kalın kaşlar ve aerobik kıyafetleri ilk bakışta seksenlerin modasını gösteren noktalar.

Tabi bir de bol bol da gizli reklam var. Birçok sahnede, arkadan, sağdan, soldan pepsi, coca-cola, fuji film, sony trinitron reklamları seyircinin üzerine atlıyor.

Sadece dokuz sene sonra çekilen The Matrix filminin yapımcılarının bu filmden çokça ilham aldığını söylemek mümkün. Vücuda saklanmış takip cihazı, kırmızı hap, sömürülen alt sınıflar, enerji için verilen kavga gibi pek çok unsur her iki filmde neredeyse birebir kullanılmış.

Bir Schwarzenegger aksiyon filmini Paul Verhoeven çekince rahatsız edici bir şiddet gösterisi neredeyse kaçınılmaz oluyor. Film boyunca ölen insanların hesabını tutmak mümkün değil. Şahsen böylesine ilgi çekici bir konu, böylesine bir kan banyosuna çevrilmeden anlatılabilse çok daha iyi olacaktı diye düşünüyorum.

Filmin sonlarına doğru Cohaagen’in kırdığı akvaryumda susuz kalıp ölen balıklar, havasız kalıp ölümü bekleyen mutantları hatırlatan bir sembol olarak kullanılmış.

Filmde, zihin manipülasyonu için hemen her şeyin kullanılabileceğini görüyoruz. Aile-eş sevgisi, anne sevgisi, beslenecek çocuklar sömürüsü, arkadaş sohbeti bunlardan hemen göze çarpanları. Hatta sahte bir suikast teşebbüsü bile inandırma “tezgâhının” parçası olabiliyor. Bunlar da yetmemeye başlayınca kişinin kendisinin bile kendisine karşı kandırma, yönlendirme aracı olarak kullanılabiliyor.

Son notum “vamp” kadın karakterle ilgili. Bizim Yeşilçam sinemasında birkaç istisna gözardı edilirse esas kız için hemen her zaman esmer, kötülük peşinde vamp kadın hep sarışın bir oyuncu tercih ediliyormuş. Hatta bugünün dizilerinde bile bu yazılı olmayan kural tatbik ediliyormuş. Batı sinemasında ise bunun tam zıddı bir vaziyet söz konusuymuş. Bu filmde bir istisna yapılarak masum sarışına karşı şeytani esmer klişesi tersine çevrilmiş.

Film bittiğinde anlatılanların tümünün aslında bir rüya olup olmadığı sorusunun cevabı verilmiyor. Hatta şöyle bir mesaj bile verildiği söylenebilir: Yaşadıklarınızın bir rüya olup olmadığından asla emin olamazsınız. O yüzden hayatınız (ânınız) iyi gidiyorsa tadını çıkartmaya bakın. Zira her an uyanabilirsiniz.

S. Cenap Baydar
25 Ekim 2011
Salı

Hiç yorum yok: